Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Gülşah ERDENER AKIN

Baktığın Benim, Gördüğün Sensin -2

Bir önceki makalemde bakmak ve görmek kavramlarından bahsettim. Aslında amacım, bir insana veya bir işe sadece bakıyor musunuz, yoksa araştırıp, tarafsızca, empati kurarak karşınızdakini gerçekten görüyor musunuz, bunu sorgulamaktı.

Bu bir bilinçtir, insan zekasının sınırıdır. Bakmak alelade bir eylemken, görmek derindir. Görmek, karşımızdaki kişi veya olayın arka planındaki hikayeyi de bilmekten geçer. Bu bilme hali, kişinin hayat deneyimi, eğitimi ve öğrenimleriyle eşdeğerdir. Görmek, sorgulamaktır.

Yaklaşık bir ay önce beni konukları olarak programlarına davet eden genç bir oluşumla buluştum. Bana içi yazılı kâğıtlarla dolu bir kavanoz uzattılar ve, “Bakalım sana ne çıkacak, hadi seç,” diyerek güzel ve genç bir kız gülümseyerek kâseyi uzattı.

Onlarca kâğıt içerisinden ‘Baktığın benim, gördüğün sensin.’ yazılı bir tanesini çektim. Bu kâğıt, benim için hayatımda yeni bir seviye atlamak gibiydi. Çünkü ben herkesi kendim gibi eşit görürdüm; eğitimlerinden yaşam tarzlarına kadar. Ancak karşılaştığım çok az kişi benimle aynı olmasa da, görüş bakımından benzeşiyordu. Bizler varlık olarak tekiz, fakat eşit değiliz.

Bana bu kavanozu uzatan değerli Müge Canan, Ali Murathan Dikel ve gençlerin oluşturduğu ZAMANSIZ topluluğundandı. ZAMANSIZ; bireylerin öz farkındalık ve sosyal farkındalık gibi duygusal beceri edinim süreçlerini destekleyerek jenerasyonlar arasında köprü kurmayı, deneyimlerin paylaşılabileceği uygun ortamlar yaratmayı amaçlayan, yeni nesil olumlu ve anlamlı buluşmalar düzenleyen bir topluluk, içerik üreticisi ve program sağlayıcısıdır. Yakın zamanda da onları Hatay’da ağırlayacağım. Heyecanlıyım. 

Zamansız bir hikayeyle makalemi bitiriyorum o zaman:

Bir zamanlar, bilgeliğiyle tanınan bir usta, öğrencisine bir görev verir. Öğrenciye parlak ve pürüzsüz bir taş uzatır ve ona şu talimatı verir: “Bu taşı eline al, iyice bak, onun hakkında ne hissediyorsun? Onu görmeye çalış.”

Öğrenci taşı alır, dikkatlice inceler ve “Bu sadece bir taş, soğuk, sert ve sıradan,” der.

Usta gülümser ve cevap verir: “Yalnızca baktın, ama görmedin. Şimdi gözlerini kapat ve dokunmaya devam et.”

Öğrenci gözlerini kapatır, ellerini taşın üzerinde gezdirir. Taşın yüzeyindeki ince pürüzleri, hafif soğukluğu, ağırlığını ve zamanla oluşmuş izleri fark eder. Bir süre sonra gözlerini açtığında, aynı taş çok daha farklı görünür. Artık sıradan bir taş değil, zamanın ona işlediği bir hikaye taşır.

Usta, öğrencinin şaşkın bakışlarını görünce sakin bir sesle şunları söyler: “Bakmak yüzeyde kalmaktır; görmek ise derinlere inmektir. Hayatta da böyledir. İnsanları ve olayları yüzeydeki haliyle görürsen, sadece bakmış olursun. Ama onların arka planındaki hikayeleri, acılarını, sevinçlerini, deneyimlerini anlamaya çalıştığında, işte o zaman gerçekten görmeye başlarsın.”

Etrafınıza bakın, ne görüyorsunuz?

Bakacağınız değil, gerçekten gördüğünüz bir hayatınız olması dileğiyle.

SON HABERLER