Havaların ısınmaya başlamasıyla yalnız kıyafet dolabımız değil içimiz de renklenmeye başladı. Dışarı çıkmak ve güneşin tadını çıkarmak istiyoruz.
Fakat son bir yıldır içlerinde ciddi bir stresle yaşayan ve baharın geldiğini bile fark edemeyenler de yok değil. Yazın yaklaşması, istedikleri üniversiteye ya da liseye girebilme hayalleri kuran gençler için de geri sayımın başladığı anlamına geliyor.
Bazı öğrencilerin çalışmakta zorlandığını, bazılarının pes ettiğini, bazılarının ise hala kafalarını kitaplardan kaldırmadığını söyleyen Acıbadem Adana Hastanesi Psikolog Hande Nacar Baş, tüm bu belirtilerin kaygıya işaret ettiğini dile getirerek sınav kaygısı ile başa çıkmanın yollarını ailelerle paylaşıyor.
Genç yaşlarda kaygı ile baş etmeyi öğrenmek önemli
Sınav hayatın her yerinde ve dolayısıyla kaygı da devamlı bizlerle. Bazı insanlar kaygının hayatın bir parçası olduğunu düşünüp bu duyguyu normal karşılarken, bazısı baş etmekte zorlanıyor. Psikolog Hande Nacar Baş, kaygı ile baş edemeyen insanların genellikle genç yaşlarda kaygı ile baş etmeyi öğrenemeyen ve kaygılarının derin bir sebeple alakalı olduğunu fark edemeyenler olduğuna vurgu yapıyor.
Kaygıyı aileden öğreniyoruz
Kaygılı yetişkinlerin, gençlerin çocukluk çağlarına bakıldığında ailelerinin de kaygılı olduğu, dolayısıyla kaygının “öğrenilen” bir şey olduğu sonucu ortaya çıkıyor. “Kaygılı ailelerde çocuğa güven düşüktür. Güvenmez ve arkalarını toplamak isterler. Çoğu kaygılı bireyin ailesi mükemmeliyetçidir. Belki direkt söylenmemiştir ama çocuk hataya yer olmadığını bilir ve daima doğru olmaya çabalar.” diyen Psikolog Nacar Baş, bu çocukların genellikle başarısız olmamak için değil, ailelerine başarısız görünmemek için çabaladığına dikkat çekiyor. Ortaya çıkan bir diğer durum ise bu kişilerin onaylanmayı çok önemsemeleri ve çok yüksek standartlarla takdir edilmeyi beklemeleri oluyor. Bu kişiler çoğunlukla kendilerini de takdir edemiyorlar.
Sınavlara büyük anlamlar yüklemeyin
Sınav kaygısı olan gençlerde sınava yüklenen anlamın oldukça büyük olduğu kuşkusuz. Sınavdan yüksek not almak sanki hayatın kurtuluşu, mutluluğun tek formülü gibi algılanıyor. “Örneğin öğrenci tıp fakültesini kazanınca sonsuz mutluluğa kavuşacağına inanıyor. Bu tıpkı masallardaki gibi bir mutlu sona inanmaya benziyor. Fakat hayat böyle değil. Sınav sonucu hayallerindeki gibi olsa da sonsuz mutluluk hayallerindeki gibi elde edilmiyor.” şeklinde konuşan Psikolog Hande Nacar Baş, sınava yüklenilen anlam büyüdükçe sınav kaygısının da büyüdüğünün, bu stresle baş edemeyen kişinin de hem bedenen hem zihnen yorgun düştüğünün altını çiziyor.
Kendi hayallerinizi çocuklara yüklemeyin
Sınav kaygısı olan çoğu çocuk sınavla kendilerini var edeceklerine inanıyor ve yedek ya da alternatif bir plan da yapmıyorlar. Başarılı ve başarısız olmak üzere iki seçenekleri olduğunu düşünen öğrenciler için sınavı kazanamamak otomatik olarak başarısız olmak anlamına geliyor. Kendine güvenleri olmayan bu gençler planlarında başarısız olurlarsa, hayatlarını bitmiş gibi algılayarak kendilerinden vazgeçiyorlar ve mutsuz oluyorlar.
Çoğu aileden duyduğumuz “Biz yapamadık bari gençler yapsın” sözü çok da masum bir temenni değil. “Bu, ailenin çocuğuna empoze etmek istediği hayallerin olduğunu hissettirir. Bazı aileler çocuklarının mesleğini dahi seçmeye kalkışır, çocukları üzerinden kendi duygularını tatmin ederler” diyen Psikolog Hande Nacar Baş, ne yaptığını bilmeyen bir gencin başarılı bir çalışma hayatı olmasını bekleyemeyeceğimizi, önceliğin başarılı değil mutlu çocuklar yetiştirmek olduğunu belirtiyor.
Ailelere öneriler:
- Çocuğunuzun sınava yüklediği anlamı azaltın
- Kendinizi eleştirin. Hiç hayallerinizi çocuğunuza empoze ettiniz mi?
- Çocuğunuzun kendisini arkadaşları ile kıyaslamasına izin vermeyin
- “Senin için her şeyi yaptık, sen de bizim için bu sınavı kazan” gibi cümlelerle sınavı şahsileştirmeyin
- Çocuğunuz sınavı önemsizleştiriyorsa kendini korumak içindir. Bir sınav sonucu onun değerini belirlemeyecek, bunu hissettirin.