Hemen her Cuma günü anneannemi, dedem aramızdan ayrıldığından beri mezarına götürürüm. Sonra babaannemin ve diğer aile büyüklerimizi de ziyaret ederim. Onlarla konuşurum, hayatımı anlatırım, mezarlarını temizler, sularım. Etraftaki yetişebildiğim kadar mezara da aynı şekilde temizler, sular ve dualar ederim. Bazen anlatırken ağlarım, gülerim eskilerden ya da hayatımda olanları anlatırken bana dua etsinler diye dileklerimi, hayallerimi söylerim.
Mezarlar son durağımızdır. Sonsuzluğun başlangıcıdır. Tarih boyunca insanlar, ölenleri anmak ve onları onurlandırmak için mezarlıklar inşa etmiştir. Antik Mısır’da piramitler gibi büyük mezar yapıları inşa edilirken, Yunan ve Roma dönemlerinde nekropoller (ölüler şehirleri) yapılmıştır. Varlığına alıştığımız insanların son durağında onları anma şeklimiz, onları ne kadar sevdiğimizin, saydığımızın göstergesidir. Yeni nesile bıraktığımız kültürel bir mirastır.
Mesela anıt mezarlıklar, toplumun önemli şahsiyetlerine adanmış anıt mezarlara sahiptir. Bu mezarlar genellikle büyük ve gösterişlidir, kişilerin yaşamları boyunca topluma katkılarını yansıtır.
Peki gelelim anneannemi götürdüğüm dedemin mezarına.
6 Şubat depremi binlerce canımızın aramızdan ayrılmasına sebep oldu. Bir yandan yaşamaya ve travmaları atlatmaya çalışırken, bir yandan da aramızdan ayrılanları sık sık ziyaret ediyoruz. Çünkü kayıplarımız ne sıralı oldu ne de hayatını yaşayabildi.
Dedem 6 Şubat’tan sağ kurtulmasına rağmen iki ay sonra hastalığının hızlanmasıyla aramızdan ayrıldı. Depremde hayatını kaybedenlerin mezarının yanına defnettik.
İki koca sene geçmesine rağmen, ne eski Belen mezarlığına (deprem öncesi dahil) ne de yeni açılan Gedik mezarlığına insanlar rahatça ulaşabiliyor. Ne arabayla gidiş yolları ne de yürüyüş yolları insanlar için uygun şekilde tasarlanmış. Özellikle yaşlılar, sevdiklerine kavuşmak için toprak yokuşlardan, zor koşullar altında yürümek zorunda kalırken, sakatlanma riskiyle de karşı karşıya kalıyorlar.
Neden yarınlar yokmuş gibi davranılıyor?
Bir mezarlık sadece bir son durak değil, aynı zamanda yas tutanlar için bir teselli alanıdır. Dolayısıyla, mezarlıkların bakımı, ulaşılabilirliği ve düzenlemesi sadece bir şehircilik meselesi değil, toplumsal bir sorumluluktur.
Unutmayın ki, her bir mezar birer tarih, birer hikâye taşır. Bu hikâyeleri yaşatmak için mezarlıkları, sadece yapı olarak değil, yaşayanların hatıralarını ve duygularını paylaşabilecekleri alanlar olarak tasarlayın.
Yakın gelecekte hemen aksiyon alınmasını rica ediyorum.
Güzel bir hafta dilerim.